Bahar Gezisi: Batı Karadeniz ❤️️

Harika bir bahar gezmesinden döndük ve paylaşmak için can atıyorum.

Geçtiğimiz hafta perşembe-cuma-cumartesi Karabük Üniversitesinde düzenlenen bir sempozyuma katılacaktım. Eşimle beraber sempozyum öncesinden 3 günü de izin alıp İzmir- Safranbolu yolu civarında uğranabilecek her yeri gezelim dedik. Yalnız Batı Karadeniz'de o kadar güzel yerler var ki, ne yapsak da her yeri görmemiz mümkün olmayacaktı. Bu işi eşim üstlendi ve sonucunda gayet memnun kaldığımız bir rota çizdi.


Gezi kısmına Sakarya'dan başlamaya karar verdik. Orada bizi ne zamandır davet eden arkadaşlarımızda 2 gece kalıp beraber güzel bir pazar geçirdik. Sonrasında Abant, Yedigöller, Amasra, Küre Dağları ve Safranbolu sırasıyla gezdik. Zaten sempozyum için Safranbolu'da konaklayacağımız için asıl hedefe varmış olduk. Sadece Yedigölleri gündüz gezdik, diğerlerinde birer gece konakladık. Gezdiğimiz her yer ve kaldığımız her otel gitmek isteyenlere tavsiye edeceğim veya tekrar gitmek isteyeceğim kadar güzeldi. Bu yüzden de detaylı detaylı anlatmak istedim hepsini.

Sakarya - Sapanca Gölü

Kocaman bir göl ve her köşesi başka ilçeye bağlanıyor. Yani kıyısında binbir çeşit mekan bulabilirsiniz. Biz kocaman çocuk parkı olan Picasso STK'da kahvaltı yaptık. Hava rüzgarlı olduğu için göl manzarasından uzakta oturmak zorunda kaldık. Kahvaltısı mükemmel olmasa da fena değildi ama çocuk parkı tam anlamıyla şahaneydi. 1,5 ve 2,5 yaşında iki bebeyle çok güzel eğlendik ve çıkışında ikisi de misler gibi uyudu 😍



Sonrasında göl kıyısında masaları olan, çocuk parkı olmasa da kendisi "göl" beklentimizi daha iyi karşılayan Bacçe adlı mekanda çay-tatlı keyfiyle bebelerin uyanmasını bekledik. Akşam yemeğimiz için Lale Butik otele geçtik. (-yine göl kenarı) Oranın da küçük ama güzel çocuk parkında oynadıktan sonra şık bir yemekle tamamladık günümüzü. Ve tahmin edeceğiniz gibi gittiğimiz her yeri çocuk parklarıyla anlatacağım. 🙈

Bolu - Abant Gölü

Abant gölünün doğal güzelliğinden bahsetmeye gerek yok, bunu bir çok yerde okur veya duyarsınız. Göl kenarında kalabileceğiniz iki büyük otel var; Büyük Abant oteli ve Taksim Abant Palace. Abant Palace'ın daha küçük bir oteli daha var kıyıda ama sanırım açık değildi biz oradayken.
Biz Taksim Abant Palace'da kaldık bir gece. Oldukça temiz ve kaliteli bir otel. Dışarıdaki çocuk parkı bizimkine biraz büyük geldi ama içeride tam boyuna göre ve sıcacık bir oyun alanı vardı. Havuzu yine temiz ve bir tanesi ısıtmalı. Haliyle hep onda oynadı ve "yeter çıkalım" diyene kadar içindeydik. 😁

Bolu - Yedigöller

Tam bir doğa harikası 😍😍 Gittiğimiz tarih sebebiyle bizden başka en fazla 15-20 kişi vardı. Tam bir huzur yeriydi bizim için. "Büyük göl"ün yakınında Habitat restoranda yemek yiyip gölün etrafında yürüyüş yaptık. Her gördüğü suya taş atması gerektiğine inanan kızım da en az bizim kadar güzel vakit geçirdi, hatta doyamadı taş atmalara...

Yedigöllerde kamp ve piknik alanları var fakat ateş, mangal, tüp yakmak yasak. Kampçılara saat 6'dan sonra izin veriliyormuş. 2-3 günlüğüne kampa gitmek için harika bir yer aslında ama yazın denize girmediği her günü boşa geçmiş sayan eşime mantıklı gelmiyor tabi 😂
Bolu'dan Yedigöllere gidiş yolu

Bolu merkezden gidilen yolu asfalt ve bakımlı. Yalnız aşırı virajdan mide bulandırabiliyor. Biz dönüşü Mengen yönünden yaptık. O yol viraj anlamında sıkıntılı değil ama uzunca bir mesafe asfalt yok, toprak yolda gidiliyor. Aracınızın uygun olmadığını düşünüyorsanız önermem ama çoooook şey kaçırırsınız. Geçtiğimiz en güzel yollardan biriydi. O günün yağmurlu olması bize şimdiye kadar fotoğraflayabileceğimiz en şahane gökkuşağını da sağlayınca gözlerimizde kalpler fışkırarak geçtik yolları. Kaybolmayan gökkuşağını takip ederken sola dönmemiz gereken bir yere geldik ama karşıda gökkuşağının diğer ucu duruyordu, ve kocaman, sanki 100m ileride gibi. Aklıma "Eleğimsağma" hikayesi geldi, dedim altından geçsek de hayattaki rolleri biraz değiştirsek mi??? Sola dönünce bize yine harika manzaralar eşlik etti,  haliyle efsaneleri deneme fikrimiz aklımızdan uçtu gitti...
Yedigöller'den Mengen yönüne gidiş yolu
Toprak yola girmeseydik kaçırabileceğimiz iki gökkuşağı 😍

Amasra

Yedigöller'den sonra akşam üstü karnımız acıkmış olarak vardık Amasra'ya. Merkezi bir yerde Foursquare'de en yüksek puanı almış bir balıkçıya attık kendimizi. Biz salaş, liman içinde gibi kilo işi servis veren yer var mıdır diye merak ettik ama bulamadık ne yazık ki. Lezzet, temizlik ve hijyen oldukça iyiydi ama bildiğin, şık alkollü balık restoranıydı.  Ertesi gün öğlen daha salaş bir yerde yiyelim dedik ama akşamki restoran kadar balık çeşitleri yoktu. Ve üzülerek diyebilirim ki Karadeniz'de bile balık kalmamış... Ben hamsiyi, eşim mezgiti çok sever. Öğlen gittiğimiz yerde hamsi hiç yoktu, mezgitlerse hamsiden bile ufak boydalardı. Amasra'ya gidip balığa, hamsi ve mezgite doymadan dönmek istemezdim.

Konakladığımız yer, Kirazlar Garden Otel, Amasra'daki çoğu işletmenin aksine deniz kenarında değil, dağ başındaydı. Sezon olmadığı için kahvaltı servisi biraz yavaştı ama otel genel olarak harikaydı. Biz başta bungalovlarda kalmak istedik ama şu sıralar her yeri vernikledikleri için çocuk kokudan rahatsız olur diye bizi otel kısmına aldılar. Otel odasındaki tüm mobilyalar doğal ağaçlardan, neredeyse işlenmemiş. Bungalov olmadı diye üzülmemiz için hiçbir sebep yoktu.

Sabahın erken saatinde uyanıp balkona çıktım, orman, dağ ve devamı denizden oluşan harika bir manzarası vardı odamızın. Otelin alanı kapasitesine göre oldukça geniş ve yazın hizmet veren havuzu da var. Çocuk parkının da hakkını vermişler, bizim kız doyamadı sallanmaya, kaymaya... Amasra'da bir kaç gün kalmak isteyen herkese, hele ki çocuklulara samimiyetle tavsiye ederim. Bu arada otel iki yıldızlı ve bizim kaldığımız dönem oda-kahvaltı konseptinde hizmet veriliyordu. Yaz sezonunda nasıl olur bilemiyorum.
Önümüz deniz arkamız deniz

Bartın/Kastamonu - Küre Dağları

Bu geziyi sırf otel sitesinde "Küre Dağ Evi" diye bir yeri gördüğümüz için ekledik. Tek amacımız orada bir gece kalmaktı. Sadece fotoğrafla buna nasıl karar verdik bilmiyorum ama hayatımız boyunca aldığımız en doğru kararlardan biriydi. Hatta pişmanlığımız orada bir gece daha kalamamış olmamızdan...
Uluçay, Ulukaya şelalesiyle beslenip coştuğu noktanın biraz aşağısı

Amasra'dan yola çıktıktan sonra öncelikle Küre Dağlarını gezip sonra otele gidelim dedik. Gerçi biz buz dağının su üstündeki kısmını gezmişiz sadece, daha alası 1-1,5 saat daha doğudaymış. Yine de Ulukaya şelalesi ve kanyonu gittiğimize pişman etmeyecek güzellikteydi. Devamında yön tabelalarını takip edelim dedik ama sanırım bizim geçtiğimiz güzergahtaki yerler hep yürüyüşle ulaşılabilecek yerler çünkü köy ve dağ yollarından başka bir şey göremedik. Tabi şahane manzarasıyla (-neden inip fotoğraflamadık bilmiyorum 🤦‍♀️ ) Drahna vadisini saymazsak... Gerçi köylerden geçtikçe bol bol kendi halinde gezip otlayan inekler gördük ve çok hoşumuza gitti. Kasap ve marketlerden alınan etlerin elde edildiği hayvanların hiç güneş görmediğini düşününce insanın vicdanı sızlıyor inceden. 
En son gidecek, toprak veya daha kötü, hiçbir yol kalmayınca dağdan inip otele geçmeye karar verdik. 

Otele vardığımızda hava kararıyordu, haliyle etrafı çok göremedik. İçeri girdikten az sonra eşim "Keşke valizleri önden alsaymışız, deli gibi yağmur başladı" diyerek dış kapıya yöneldi. Dışarıda ne bir yağmur, ne bir rüzgar... Sesi takip edince anladık ki otelin bahçesinden dere geçiyor... Odamızın yönü de dere tarafındaydı ve gece boyunca dere şırıltısıyla uyuyup sabah mis gibi uyandık. Hani diyorlar ya su etrafında pozitif iyonlar bulunur, ruh ve beden sağlığı için çok iyidir. İşte size önerim pozitif iyon yüklemesini tamamlayın, negatiflerinizi nötrleyip, pozitifi artırın, öyle dönün oradan. Ben ertesi gün öğlen sempozyumda sunum yapacağım için alabildiğine negatiftim ve pek nötrleyemedim bile. Ama eşim kahvaltıdan sonra buz gibi dereye atlama çılgınlığıyla aşırı pozitif bir hale gelebildi 😍
Otel bahçesinden bir kısım (gece)
Otel bahçesinden başka bir kısım (sabah)
Ben küçük hanımı uyuturken eşimin otel sahipleriyle laflayacağı çok zaman oldu. 4 yaşında kızları olan bizim yaşlarımızda bir çift. Sırf çocuklarını İstanbul'da büyütmemek için kalkıp Bartın'ın Ulus ilçesine bağlı köylerine bir butik otel yapmaya karar vermişler. Otel de kızlarıyla yaşıt. Küçük kız köpek, inek, tavuk, ördek, kedi gibi her hayvanla iç içe, tazecik ve doğal beslenerek, dere şırıltısıyla büyüyor. İmrenmemek elde değil... Bizim yavrucak da apartmanda oturup, sabah anneyle çıkıp trafikte kreşe gidiyor, akşam trafiğinde eve dönüyor, "aman elimi bırakma, araba geliyor kızım" cümlesiyle arabadan apartmana giriyor. Alışverişi zincir marketlerden yapıp ne bulursak onu yiyor. Bir şansımız kendi memleketlerimizle olan bağımız sayesinde limon, muz, fındık, salça, zeytin, zeytinyağı, arkadaşlarımızın memleketlerinden tereyağ, bal getirtebiliyoruz. Ama bu kadar işte... 

Otel aynı zamanda kahvaltı mekanı olarak hizmet veriyor. Yumurtası kümesten, domatesi, salatalığı bahçeden, sütü köylülerden... Çocuk için süt sorduk sabah, "yok, henüz gelmedi" dediler. Meğer köyden gelmemiş, paket süt zaten varmış... Biz sütçü sütü alamazken, en dikkat edebilen halimizle pastörize süt içerken, gezerken içmesi için de illa ki kutu süt alırken, "süt yok"tan kasıtlarının "taze süt" olduğunu duymak değişik geldi.

Sonuç olarak, öylesine turumuza eklediğimiz otel, en favori mekanımız oldu. Sadece orada kalmak için bile seyahate çıkılabilir. 

Safranbolu


Sempozyum için Karabük Üniversitesinde tüm günümüzü geçirdikten (ve eşim tüm gün kampüsteki çocuk parkında kızımı sallayıp kaydırdıktan) sonra Beybağı Konak Otel'de kalmak üzere Safranbolu'ya geçtik. Zaten arası 15-20 dk ve Karabük'te kalınacak başka yer olmadığı için tek yapacağımız tarihi butik otellerden birini seçmekti. Ve bence çok başarılı bir seçim yapmışız. Tarihi çarşının içinde değildi ama akşam yemek yemeğe çarşıya yürüyerek gittik. Hava kararırken esnaflar dükkanları çoğunlukla kapatıyor ama kalanlar arasından hatıralık bir şeyler aldık tabi. Otel sahibinin önerdiği ev yemekleri yapan Zencefil adlı bir yere gittik. Sunumu ve lezzeti çok başarılıydı. Dönünce yine ben küçük hanımı uyuturken eşimin otel sahibiyle laflayacağı çok zaman oldu. Meğer Ömer bey de İzmir'de, hatta bizim semtte oturuyormuş. Emekli olunca çocukluğunun geçtiği, 140 yıllık bu binayı muhteşem bir şekilde dekore ettirip otel yapmış. Mart'ta gelip son baharda geri dönüyormuş. Geniş bir bahçesi var ve düğün vs organizasyonlara da ev sahipliği yapıyormuş.

Evin restorasyonu çok başarılıydı, odalar tertemiz ve konforluydu. O tarz bir binada kalmanın tek sıkıntısı odalar arası ses yalıtımı, ki kimi 5 yıldızlı büyük oteller bile bu konuda daha iyi sayılmaz. Yan odamızda 3 çocuklu bir aile vardı desem sanırım yeterli bir açıklama olur. Bu da tamamen şans işte... Otelinse tek eksiği bebek yatağı ve mama sandalyesi. Sanırım bebekli misafirleri pek olmuyor ki bu zamana kadar ihtiyaç duymamışlar. Bir anda iki ailede 3 bebe olunca otel sahibi de biraz şaşırmış olabilir.

Ertesi gün ben yine sempozyuma gittiğimde eşim ve kızım otelde kaldılar. Bu sürede tabii ki otelin yanındaki çocuk parkında epey keyif yapmışlar. Ben işimi bitirip yanlarına geldikten 1 saat sonra otelden ayrılıp İzmir'e dönmek üzere 740 km'lik  yolumuza koyulduk.


Tüm bunları okuduktan sonra, 2 yaşında bebeyle her gece ayrı yerde konaklamalı geziye çıkmak için tüyo falan istiyorsanız şunu söyleyeyim: Puanı güzel konaklama yerleri bulun, mutlaka çocuk parkı olsun. Bence bunlar yeterli, çünkü kızımı parkta oynatmadığımız bir gün bile olmadı. Bunun haricinde Abant'ta havuza girdi, Yedigöller'de suya taş attı, Küre Dağ Evinde yaşına yakın bir "abla" buldu, oyun oynayıp hayvanları sevdi, Safranbolu'da bol bol merdiven tırmandı. Yani oyuncaksız, tabletsiz(araba yolculuğu hariç) de çocuklar eğlenebiliyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Menstrual Kap" kullanan var mı?

Havaalanında Kırılan Bebek Arabası ve Önlemi

Çocuklu Ailenin Kamp İhtiyaçları